Çocukluğumdan beri yemek yapmayı anormal zor bir iş zannetmiş, daha ufacıkken patates kızartabilen arkadaşlar benim için dünyanın en dahisi sayılmıştı.
Az önce ZaraHome’dan yeni peçeteler, runnerlar, tabaklar ve çatallar aldım…
Ben artık Mutfak’a aşığım!
Peki nasıl oldu bu serüven?
Genel olarak 23, 24 yaşıma kadar yaşadığım yerlerde yemek yapmaya ihtiyacım olmadı. Genelde arada bir hadi bu seferde ben bir şeyler deneyim diyip girdiğim mutfakta ‘aman ha sakın zehirleme bizi’ diye şaka yapılanlardan oldum.
Nitekim kötü gitmiyordum mutfakta ama tam bir sakarlık durumu, gözümü tariften, videolardan ayıramadan yemek yapamazdım. Bir keresinde fırında tavuk yaparken tavuğun suyunun olup akacağını düşünmemiş olmalıyım ki, skype yaparken arkadaşıma göstercem diye, tepsiyi eğmiş, tavuk suyunu da olduğu gibi klavyeme dökmüştüm. Sonuç bilgisayardan olduk :) Başka bir olay ise bir keresinde müthiş bir iştahla o zamanki erkek arkadaşıma yemek yapmış, son derece değişik şeyler denemiş olmanın gururu ile servis etmiştim. Malum çocuğun tepkisi ‘ yemin ediyorum bunu annem yapmış olsa bile yemezdim, kıymetini bil’ dedi :D
Buna benzer çok kaza geçirmedim. Yaktığım ya da çöpe atmak zorunda olduğum yemek olmadı. Tadları çoğunlukla tutuyordu da görüntüde ciddi falso veriyordum.
Shanghai’a taşındıktan iki ay sonra, yemekhanede yediğim için, yağından dolayı yüzüm tepki göstermiş, sanki su çiçeği çıkarıyormuşum gibi görünmeye başlamıştım. Malum yurt odasında yaşıyoruz, bir ortak mutfak var Aman Allah! Aldım bir elektrikli ocak, odanın içinde yemek yapmak yasak, başladım gizli gizli masaların altlarında yumurtalar haşlamaya. Bunlar yerini yavaş yavaş başka şeylere bırakarak ilerlemeye başladı. İki kere yakalandım yurt müdürüne. Birinde tavada yağı unutup yakmış, tüm odayı dumanla doldurmuş, milleti apar topar odama getirmiştiim. İkincisinde ise patlamış mısır yapma gafletinde bulunmuş, elektrikli ocağın hezimetine uğrayıp odayı gene dumanla doldurmuştum. Bu kez onlar gelmeden odayı havalandırmış, geldiklerinde mısır ikram etmiş, bir kere daha yaparsam yurttan atılacağımı duymuştum. Ben de size çok çılgın gelebilecek ama bu şartlarda en uygun olan çözümü bulmuş, tuvaletin lavabosunda (merak etmeyin son derece hijyene dikkat ederek) yemek çalışmalarımı yapmaya başlamıştım.
Çoktan ikeaya gitmiş odayı çeşit çeşit tabaklar, runnenlar, bardaklar, peçeteler ile doldurmuştum. Türk ablalardan biri bana tek kişilik olacak kadar küçük fırın hediye etmiş, tüm import marketlere gidip bulduğum her tanıdık ürünü almıştım.
Artık kendime ait bir mutfak kurmuştum.
Sırasıyla tüm arkadaşlarımı odama davet edip, yemekler pişirdim, tatlılar yaptım, yeni şeyler denedim. Aman Allahım dünyanın en zevkli şeyiymiş yemek yapıp, yedirmek.
Hala istediğim seviyede değilim elbette ama kendi kendime öğreniyor, videolar izliyor, denemeler yapıyorum.
Son zamanlarda mutfağımla ilgili tek terfim biraz daha büyük olan ve orijinal haliyle mutfak olan bir yere taşındım. Mutfağım küçücük. Yani bir kesme tahtasının bile tam oturmadığı bir düzen düşünün. Peki bunlar beni durdurur mu? Hiç sanmıyorum. Tek sıkıntımız hem ev küçük olduğu
İçin, hem de erkek arkadaşım minimalist olduğu için, yurtta olan rengarenk tabaklarımı eve taşıyamadım. Ama kendimce gene de çözümler buldum.
Şimdi yemek yapmak, onu güzel, şık bir runner ile, peçete ile renklendirmek, enerji katmak harika bir şey!