Turistik yerleri tercih edenlerden misiniz yoksa az turistin gittiği, daha çok yerli halkın olduğu, el değmemiş toprakları ziyaret etmeyi mi?
İkisi de yapılmalı elbette. Direkt bir ayrım yapmak ne kadar doğru olur bilemem ama biz Filipinler hakkımızı ikinci tercihten yana kullandık.
Fazla turistin ziyaret etmediği, hatta mümkün mertebe bilmediği yerlere.
Hoşgeldik Batangas.!
Manila’dan iki saat otobüsle gidebileceğimiz kadar yakın, gittikten sonra ise konaklayacağımız göl evini bulana kadar son derece komplike bir yer. Öncelikle Manila’dan Lipa’ya kadar otobüsle gittik otobüs içinse kişi başı 70 pesos kadar ödeme yaptık. Vardıktan sonra en sık ulaşım araçları olan Jeepneylere ve tricyclea binerek biraz zor da olsa yolculuğumuza devam ettik.
Filipinler’de neredeyse herkes İngilizce bildiği için, durumumuz o kadar da kötü değildi, akşamüstü ağaç eve ulaşmış, yerleşmiş, bir güzel de ev yapımı yemeğimizi yemiştik.
Kalacağımız yer, bir ağaca monte edilmiş, hemen Taal Gölü’nün yanı başında, odanın içi yer yatağı ile dekore edilmiş, cibinlikle korunmuş, son derece bize göre egzotik bir yerdi.
Sabah bu dünyanın en küçük volkanosuna gidebilmeniz için, bir gece önceden kayık ve balıkçınızı ayarlamanız gerekiyordu.
Kaldığımız yerde bize önerilen fiyat listesi bize aşırı yüksek geldi. Biz de geceden etrafı bir kolaçan edelim dedik ve son derece karanlık sokaklarda, sokak lambası bile olmadan gezmeye başladık, Yerli halka soracaktık.
Ertesi günün kahvaltısı için küçük marketimsi bir yer bulmuş, konserve yemekler alırken, gördüğümüz insanlara soruyorduk. Bu kaldığımız yerde İngilizce konuşan birini bulmak biraz zordu. Gerek vücut dili gerek çat pat derken, gençten bir çocuk geldi. Babasının balıkçı olduğunu bizi götürebileceğini söyledi.
Koyulduk çocukla bilmediğimiz, elindeki fenerin aydınlattığı yola. Karşımıza atlayan köpekler haricinde her şey yolunda gidiyordu. Tek katlı, kapısı olmayan, çadırımsı bir eve girdik. Evde dört tane çocuk, baba figürü elinde kumanda, bağdaş kurarak oturmuş, biraz sonra da anne geldi. Elimizde kağıt ve kalemle derdimizi anlattık. Bize önerilen fiyatın çok daha altında bir rakamla anlaştık balıkçı abiyle. Sabah 5:30 gibi buluşacağız ama güvensek mi, uyanır da gelir mi bilmiyoruz haliyle. Neyse diyoruz, deneyelim şansımızı.
Gece ise bir hayalimi gerçekleştirdim. Sizin de yağmura karşı bir tutkunuz var ise eğer beni daha iyi anlarsınız. Ağaca monte edilmiş küçük evinde, yağmur eşliğinde, gölden gelen güçlü dalga sesleriyle uyuyarak resmen yağmurun içinde uyuyor gibiydim.
Sabah erkenden kalktık, gidip bulduk balıkçımızı. Çıktık hemen yola. Anlaşmada bizi bir de orada beklemesi vardı. Gidiş-dönüş bileti almıştık anlayacağınız. 15-20 dakika gibi bir süre sonra vardık volkanın olduğu karaya. Hemen bize küçük midilliler verdiler. Yanlarında bakıcılar.
Yerlisi onlar buranın. Geçim kaynakları da bizim gibi insanlar. Giriş ücreti olarak kişi başı 50 peso, midilli kiralamak için ise kişi başı 500 pesos ödedik. Yalnız Volkanın içindeki gölün olduğu yere inmek istersen ekstra ücret ödemen gerekiyor, o da 250 pesos kadar. O gün yağmurdan dolayı, toprak yumuşak olduğu için, pek tavsiye etmediler en aşağı kadar inmemizi.
Benim midilli bakıcısı 70 yaşında. Ayağında ayakkabı yok. Ben böyle nasıl keyif nasıl alacağım diye düşünürken, dedem hepimizden genç çıktı. Zach’inki 17 yaşında, ayağında yırtılmak üzere olan, ve en son yırtılan terlikler.
Vardık tepeye midillilerle. Böyle bir duygu yok. Volkanın içindeki gölü seyrediyoruz. Hadi diyoruz sonra inelim aşağıya, parası neyse veririz. Midillileri almadan biz iniyoruz aşağı kadar, 17 yaşındaki arkadaşımız bize eşlik ediyor.
Zach, erkek olmanın verdiği rahatlıkla, atıyor üzerindekileri, atlıyor volkanın içindeki göle. Bir güzel yüzüyor. Bazı bölgeleri aşırı sıcak olan bu suyun, bazı bölgeleri ne var ki yüzmek için uygun görülmüş, yüzebiliyorsun. Garip bir koku var suda. Ben sadece ayaklarımı sokmakla kalıyorum. Neyse diyoruz bir daha gelmek için başka bir sebep daha.
Bol bol fotoğraf çektikten sonra, aynı balıkçı abimizle dönüyoruz karaya.
Vay be diyoruz. Bu insanlar burada, bu volkanın olduğu dağda yaşıyorlar.
Şaşırmamızı bitirip, Filipinlerle ilgili olan şaşkınlık ve hayranlığımıza yeni bir şey ekliyoruz.
Dönüş zamanı. Göl evinde biraz dinlenip, akşamdan aldığımız konservelerle ekmekleri sandviç yapıyoruz.
Genciz diyoruz. Güzel bir his.
Gece çökmeden çıkıyoruz yola. Rotada White Beach var.
Biraz da okyanusta yüzelim değil mi ?